27 Şubat 2014 Perşembe

Nükleer Başlıklı Kız 3 Mart Pazartesi 40 Kişi nin konuğu oluyor!


Nükleer Başlıklı Kız  3 Mart Pazartesi 22:00 da @ifperformance de 40 Kişi'nin konuğu oluyor. 

40 Kişi'nin bu haftaki konuğu NÜKLEER BAŞLIKLI KIZ!
Ankara’nın alternatif, kolektif ve interaktif kültür sanat programı 40 Kişi, bu hafta ikinci albümleri "Gönüllü Köle" ile dikkatleri üzerine çeken bir çıkış yakalayan "Nükleer Başlıklı Kız"ı ağırlıyor.
3 Mart Pazartesi akşamı İnternet’te canlı olarak yayınlanacak olan söyleşide grubun canlı performanslarını da dinleme fırsatını bulacağız.
IF Performance Hall’de gerçekleştirilecek söyleşiyi www.40kisi.com’da izleyebilir ve programa sorularınızla katılabilirsiniz.
"Nükleer Başlıklı Kız" söyleşisine davetiye kazanmak içinse oluşturduğumuz etkinlik sayfasına katılabilirsiniz.
Pazartesi akşamı 40 Kişi’de buluşmak üzere.
IF Performance Hall Kapı açılışı: 21.00
Canlı yayın: 22.00

NÜKLEER BAŞLIKLI KIZ ile 40 Kişi'yi kaçırmamak için, 3 Mart Pazartesi akşamı www.40kisi.com'da olun!

26 Şubat 2014 Çarşamba

Sapan Röportajı



Sapan : ''hayatla etkileşimde olmanın yarattığı varoluşsal sorunlar bizi etkileyen ve şarkı yapımını körükleyen temel unsur.''

Sapan, 2010 yılının ocak ayında Baykal Ada (Gitar/Vokal), Cihan Deniz (Bas) ve Hikmet Altınyıldız (Davul) üçlüsü tarafından kuruldu. Albüm yayınlamasına az bir süre kala Sapan ile  internet üzerinden bir röportaj gerçekleştirdik.. İlk röportaj olunca fazlaca heyecanlı oldu tabii ki biz keyif aldık, umarız sizde aynı keyfi yakalarsınız..

Kübranın Müzik Kutusu: : Şimdiye kadar 2 EP yayınladınız, iki özel ödülünüz var , festivallerde sahne aldınız ve şu aralar albüm üzerinde çalıştığınızı biliyoruz...Şimdiye kadar olanları birde sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz...

Grup kurulalı yaklaşık 4 yıl olacak herhalde (2010 Mart). Peyote’de, o zamanlar varolan Dogzstar’da ve bazı üniversite festivallerinde sahne aldık. Sonrasında bize güzel bir ivme kazandıran 10. Efes Pilsen One Love Festival’ine çıktık. Bunun üzerine kolları sıvayıp İlk EP’mizi 2011 yılının sonlarına doğru yayınladık. İsmi “Gökyüzünde Yeryüzü” ve türkçe sözlü şarkılardan oluşuyor. Lansmanını Bronx Pi’de yapmıştık. Bizi motive eden güzel tepkiler topladık. İlerleyen aylarda Miller Music Factory’ye katıldık (Mart 2012), güzel geçen workshop’ların ardında da yarışma finalinde birinci olduk. Birinciye SAE’de mix ve mastering dahil 3 şarkılık kayıt imkanı tanınıyordu. İngilizce şarkılardan oluşlan “Tundra” isimli ikinci EP’mizi bu kapsamda kaydettik. Bu EP’yi 2013 yılında yayınladık. Tekrar 2012’ye dönecek olursak, bu yılın epeyce yoğun geçtiğini şimdi daha iyi farkediyoruz aslında. Yine bir one love maceramız oldu 2012’de. Sonrasında, 2. Be The Band yarışmasına katıldık. Yarışma müptelası gibi görünebiliriz uzaktan bakılınca, sıkı durun, değiliz öyle Be The Band yarışmasının birincisine bir albümün tüm prodüksiyonu sağlanıyordu. Bir grup için albüm süreci yalnızca şarkıları kaydetmekle sonlanmıyor maalesef. Albüm yapımı, kayıt bir kenara içinde miks, mastering, art work, PR, sosyal media yönetimi, klip gibi birçok kalem barındırmaktadır. Tüm bu kalemleri karşılayacak bir bütçe oluşturmak da birçok grup için imkansıza yakın. Dolayısyla fırsatları olabildiğince değerlendirmek, kaçırmamak gerekiyor. O dönemde artık albüm için hazır olduğumuzu düşündük, bu doğrultuda Be The Band yarışmasına katılmak bize çok mantıklı geldi. Yarışma ikincilikle sonuçlandı. 2013 yılı daha ziyade albümün yapımı ile geçti. Yazın Rock’n Coke’ta çıkma fırsatımız oldu. O sırada albümün demo kaydını tamamladık. Sonbaharda da albüm kaydına başladık. Yakın bir zamanda da yayınlayacağız.



Kübran
ın Müzik Kutusu: Kendinize ait 18 şarkınız var bildiğimiz kadarıyla , şarkıların çıkış noktası neler ? Neler sizi etkiliyor?


18’den fazlad
ır muhtemelen. Eskiden çalıp da artık repertuarda tutmadığımız yine bize ait birçok şarkı var. İçsel dünyamız ile gerçekler arasında oluşan çatışma sanırım bizde bir şeyler söyleme isteği uyandırıyor özellikle. Çok genel bir ifadeyl,e hayatla etkileşimde olmanın yarattığı varoluşsal sorunlar bizi etkileyen ve şarkı yapımını körükleyen temel unsur.



 
Kübranın Müzik Kutusu: Şarkılarınızla ilgili yorumlar nasıldı?


Bize genelde olumlu yorumlar ula
şıyor. Ama elbette her türlü yorumla da karşılaştık. İşin doğasında var bu. Bir eser, ürün meydana getirdiğinde, beğenen de olur beğenmeyen de, öven de olur, eleştiren de.


Kübran
ın Müzik Kutusu: Konserleriniz nasıl geçiyor? Tepkiler nasıl?

Bizim açımızdan her zaman keyifli geçiyor konserler. Daha domates görmedi sahnemiz. Böyle devam etmesini umuyoruz. ??

Kübran
ın Müzik Kutusu: Müzik sizin için ne kadar önemli? Kimlerden etkileniyorsunuz?

Müzik bizim bir uvuzumuz gibi. Varoldu
ğumuzu hissettiren yegane şey herhalde müziktir. Müziğimizi etkileyen müzik ve müzik dışı o kadar çok faktör, kişi var ki... Kişisel yaşanmışlıklar, gündem, kitaplar, müzik elbette ve daha çok şey. ??

Kübran
ın Müzik Kutusu: Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunz?


Rock unsurlar
ı içeren, gospel tavrı olan senfonik trash metal sadasd

Bu gereçekten cevaplaması zor bir soru. Ve bir noktada da müziği yapanın cevaplamasının da çok anlam ifade etmediği bir soru kanımızca. Zaten müziğimizi yazıyor ve icra ediyoruz. Bu yolla düşünce ve hislerimizi tanımlama fırsatını yakalıyoruz. Tanımın tanımını tanımlamadan mı tanımla
sak ....

Sapan'a röportaj için çok teşekkür ediyoruz....
Son olarak Sapan'a bu adreslerden ulaşabilirsiniz..



 
 
 

24 Şubat 2014 Pazartesi

ODTÜ MT. 19. Geleneksel Rock Şenliği başlıyor!

Her sene geleneksel olarak mart ayında ve Mimarlık Amfisi’nde düzenlenen ODTÜ MT Rock Şenliği’nin bu sene 19′uncusunu
düzenleniyor.
Toplamda 13 grubun sahne alacağı etkinlik 4 gün sürecek.
Rock Şenliği, Ankara’da “Rock Müzik” adına düzenlenen en eski festivallerden biri olması nedeniyle artık Ankaralı dinleyicilerin aklında bir yer edinmiş ve beklenen bir festivale dönüşmüş durumda. Şenliğin asıl amacı profesyonel gruplarla amatör grupları aynı sahnede ağırlamak ve kendi müziğinin peşinden giden amatör beste gruplarına destek vermektir. Şenlik dahilinde bu sene de Ankara’da pek sık izleyemeyeceğiniz profesyonel grupları, daha önce de şenliğimizde yer alan ve artık albüm çıkarma aşamasında olan yarı profesyonel grupları ve ayrıca muhtemelen daha önce dinlemediğiniz beste ve proje gruplarını izleyeceksiniz.
ODTÜ MT 19. Geleneksel Rock Şenliği etkinlik programı ise şu şekilde;

11 Mart Salı
Korhan Futacı ve Kara Orkestra
Emre Nalbantoğlu ve Orkestrası
Ayanbeyan
Kapı Açılış: 17:00
12 Mart Çarşamba
Kurban
Son Feci Bisiklet
Bordo
Kapı Açılış: 17:00
13 Mart Perşembe
123
Mauna Kea
Golden Horn
Kapı Açılış: 17:00
14 Mart Cuma
Yüzyüzeyken Konuşuruz
Fakap
Evreka
NYX
Kapı Açılış: 16:00
ilet fiyatları;
Bilet fiyatı 13 TL
Kombine Bilet fiyatı 40 TL’dir.
-Etkinliğe ODTÜ dışından katılabilmek için, ODTÜ Kampüsü’ ne gelmeden önce mutlaka etkinlik biletini almış olmanız gerekmektedir.
Biletleri temin edebileceğiniz mekanlar: Naz Gıda (100.Yıl), Nefes Bar (Kızılay) , Soul Pub (Kızılay)
ODTÜ içerisinde ise 3 Mart tarihinden etkinlik süresine kadar, hafta içi kütüphane ve hazırlıkta bulunan standlarımızdan ve 8-9 Mart’ta çarşı standımızdan biletleri temin edebilirsiniz.
Etkinlik süresince standımız Mimarlık Amfisi önünde olacaktır.
-ODTÜ Müzik Toplulukları 19. Geleneksel Rock Şenliği boyunca etkinliğin yapılacağı Mimarlık Amfisi’nde alkollü içecek ve tütün ürünlerinin tüketilmesi kesinlikle yasaktır.
-ODTÜ Müzik Toplulukları Şenlik programında değişiklik yapma hakkını saklı tutar
-ODTÜ Müzik Toplulukları 19. Geleneksel Rock Şenliği boyunca etkinliğin yapılacağı Mimarlık Amfisi’nde kayıt ekipmanı kullanmak yasaktır.

Umay Umay: Tanrı’yla kavga etmesem kiminle edeceğim? / Egoist Okur

“Çok güzel seviştim. Her şeyle seviştim. Hayatla, müzikle, her şeyle. O seks yaptıklarını sananların ulaşmak istedikleri yerde o kadar çok vakit harcadım ki. Bazı insanların tenine bak Deniz. Doyup doymadıklarını tenine bakarak anlarsın. Bu ekmek ve suyla açıklanacak bir şey değil. Meslekle açıklanacak bir şey de değil. Şöyle tenine bakarsın ve aşık olunduğunu görürsün. Ben bunu bir tek Sezen Aksu’nun teninde gördüm. Artık onun da bence sevişmek için bir tene ihtiyacı yok. Çünkü teninde yer yok. Ve benim tenime fotoğraf makinesinden başka hiçbir şey değmiyor.”

Umay Umay özel bir isim. Sadece benim için değil, onu tanıyan, seven, takip eden bir kitle için de oldukça önemli ve özel. Kıymeti kuşkusuz bugüne kadar imzasını attığı işlerde yatıyor, ama bundan daha da önemlisi samimiyeti. Samimiyetinden kuşku duymayacağımız o çok az insandan biri. Bu, yazdığı şiire, söylediği şarkıya, çektiği fotoğrafa, sizinle kurduğu dialoğa kadar her şeye yansıyor. O nedenle iki kez kıymetli. Üstelik uzunca bir süredir beklediğimiz yeni şiir kitabı Cevapsız Ağrı’yla bir kez daha hem de çok yakından yüreğimize dokunuyor; bizi sarsıyor!

umay umay egoistokur yniden

Tanrı’yla kavga etmesem kiminle edeceğim?

İyi bir şey mi kalkıp gelmem?
İyi bir şey tabii, çok özlemiştim seni. Ayrıca kırmızı pantolon giymişsin, acayip güzel.
Bu kadar mı?
Röportajda hemen yabancılaşırım. Şu anda yabancımsın, ama doğrusu bu.
Tamam, şimdi yabancılaştık birbirimize. Şöyle sorayım, şiirinde geçtiği gibi bu vapura herkes gelebilir mi?
Sözün oyunlarıyla hakikatin durumu çok farklı. Ama hepsinin sana geldiğini ya da hiç gelmeyeceğini hissettiğin anlar benim için çok olağan anlar.
Senin gerçeğin nedir? Nerede ayrılıyor o sınır?
Benim bir gerçeğim varsa ben onu ayırabildiğimi sanmıyorum. Ayırabilsem zaten gerçek nedir, ne değildir kuşkusuyla bu kadar boğuşmazdım.
Bu çok rahatsız edici olmalı…
Yıllar evvel ben sana rahat bir üçlü koltuk olmadığımı söylemiştim.
Vapura dönelim, Tanrı’yı vapurla özdeşleştiriyorsun.
Ben Tanrı’yı her şeyle özdeşleştiriyorum. Şu yudumladığım kahveyle de özdeşleştiriyorum. Şu anda mesela; yarım saniyenin yarısı kadar da yakın bana.
Arada uzaklaştığını da söylüyorsun.
Ee, kavga etmeden olmaz. Tanrı’yla kavga etmesem kiminle kavga edeceğim. Kim daha değerli ki? Ondan daha güçlü, daha yanıltıcı, şaşırtıcı, hüsrana uğratıcı, ödüller verici… Onun varlığı ve yokluğu kadar sarsıcı hiç bir şeyim olmadı.
Neye bozulup kavga edersin?
Tanrı bana aç insanları anlatamıyor, ama aynı zamanda anlatıyor da. İnsanlara baktığımda; insan zaten her şeyi anlatıyor. Niye kötü olduğunu veya niye iyiliği seçtiğini, her şeyi anlatıyor. Orada barışıyorum. Çelişki yoksa hayat yok. Benden sakın öyle çelişmeyen, karar verilmiş cevaplar bekleme. Ben kendimi kendimden alamadım çünkü. Ama muallakta olmak değil bu, muallağın ne olduğunu biliyorum. Muallak, boktan bir şey. Muallak, hissetmez zaten. Kavga da etmez. Tanrı’yla kul düzeyinde sorunu ve korkusu vardır. Ben çok korkarım, hiç korkmam. Benim Tanrı’mla aramdaki ilişki ödlekçe değil. Cesareti de Tanrı’dan alıyorum.
Genelde insanların Tanrı’yla değil de kullarıyla kavgası olur hep. Senin olmaz mı?
Olmaz mı? Her gün yüzüne tükürmek istediğim birçok insan var, ama bu kadar.
Umay Umay egoistokur konrolkulesi
Dışarıya dair söylemlerin var şiirlerinde. Bu kadar içerdeyken bu kadar da en dışarda olma durumundan söz etsek. Ya da içerisi ve dışarısı nerede birbirine kavuşur?
Sorunum, sorulardan hoşlanmıyor olmam. İnsan ruhunun kıvrımlarını ve inceliklerini tam anlamıyla anlatabilecek cümleleri, sözleri hayatta bulamıyor, o nedenle zorlanıyorum.
Ama sen dışarıda olmayı tercih ettin.
Hâlâ tercih ediyorum. Ama çok içerden yapıyorum her şeyi. Bir filmden çıktıktan sonra ona soru sormazsın Deniz. Ben durumumu öyle görüyorum. Kendine sorarsın ya da sevmezsin, unutursun. Kendime her şeyi söyleyip bitiriyorum. Sonra susup tekrar bağırıyorum. Bunların cevaplarının verilmesi yerine anlaşılması ya da reddedilmesi gerekir. O yüzden sanırım doğru sorulara karşı yanlış biriyim.
O nedenle, gelmekle iyi mi yaptım diye başta sordum sana.
Iyi ettin. Aramızda sadece röportaj yok.
Israrla dışarı meselesini açmak istiyorum. Dışarıda sahiden kurtarılacak bir şey var mı?
Hiç yoktu. Hiçbir zaman da olmadı. Ne kurtarılacak ne de kazanılacak bir şey var. Biz onu öyle sandık. Hâlâ öyle sanmaya devam ediyoruz.
Ya evler? Evler de tekin değil. Öğrendik bunu, değil mi? Belki sokak daha korunaklı kaldı, içeride yaşanan şiddetin yanında.
O zaman hangi sokak, hangi ev diye tartışabiliriz. Ben sokağı hep evim gibi gördüm ve sokakta yaşadım. Estetize edilmiş, uydurulmuş da değil öyle. Gerçek anlamda sokak kültürünün içindeydim. Üstelik imtiyazlı olacaksın, paran da olacak hem de öyle bir hayatı seçeceksin. Bunun yaşadım. Sokağı hep evim sandım. Eve gelirken sokağa çıkıyor gibiydim. Evde süslenir, sokakta süslenmezdim. Sokakta yer, evde yemezdim. Bazen üstümü başımı bile şehir tuvaletlerinde, bar tuvaletlerinde değiştirirdim.
Beyoğlu’ydu sanırım daha çok vakit geçirdiğin yer. Hayatında önemli bir yer, değil mi?
Oldu, evet. Yıllar evvel sevgilimle beraber Hayal Kahvesi diye bir yer açtık ve orada yaşadık. Etiler’de açsaydık Etiler kadını olur muydum, bilemiyorum. Beyoğlu’nu ben tercih etmedim, hayat beni oraya götürdü.
Nasıldı peki Beyoğlu’nda hayat? Dün nasıldı, bugün nasıl? Çok içeriden yaşayan biri olarak ne söylersin?
Şimdi bu haberci kafasını hiç sevmiyorum. Beyoğlu’nda boncuk vardı, Tarlabaşı’nda goncuk vardı, Etiler’de soncuk vardı…. Bu çok gazeteci, etiketleme kafası. Olaylardan durum çıkarma kafaları bana göre değil. O nedenle Beyoğlu hayatını bir Erenköy’deki hayattan, mekan olanakları ve olanaksızlıkları dışında hiç ayırmadım. Beyoğlu’nda uyuşturucu varsa Erenköy’de de vardı. Farkı, Ereneköy’de daha fazla aile yaşaması ve iş yerinin az olması ya da birkaç fazla ağacın olmasıdır. Erenköy kendini uyuşturcuya, yoksulluğa, şiddete… hayatta dair olan her şeye kapatıp başka bir yerde gösterebilen bir yer. Beyoğlu yapısı itibarıyla göstermeyen bir yer. Yoksa kötülük veya aynı zevkler her yerde var. Beyoğlu’na haberci kafasıyla bakmadığım için, Beyoğlu ile Erenköy arasında benim için hiç fark yok. Evet, Beyoğlu’nu çok sevdim; ama hiçbir zaman Beyoğlu’nu kutsayanlardan da olmadım.
Anladım, sen epey gerildin. Ben de gerildim.
Ama sorular matematik sorusu gibi. Anlayamadım. Hesap verecek olsam yazmam.
Niye hesap sorayım ki? Böyle mi görülüyor dışarıdan? Neyse, kitabın bütününe baktığımda bir veda söz konusu. Ya da vedalaşma diyelim ama…
Yok katılmıyorum. Zaten benim türümde yazan insanların birinci meselesi değil mi bu. Hep bu duyguyla yazmazlar mı? Veda duygusu yazarken çok önemlidir. Ama veda üzerine kurduğumu sanmıyorum bu kitabı. Evet, veda çok kullandığım bir kelimedir. Ben okuyucu olsaydım, çok öfkeli ama umutlu bir kadın görürdüm.
Oraya da geleceğim…
Hüzün mutsuzluk değildir. Pesimist bir tavır da değildir. Hep karıştırılıyor bunlar. Doğa tarafından, Allah tarafından veya hormanlarım tarafından hüzünlü olabilirim. Beni oraya hapsetmenize çok kızıyorum. Vedalar, hüzünlü…
Ben hüzün kelimesini kullanmadım. Hüzünlü demedim. Aynı zamanda sorumun devamını da dinlemedin.
Hüzün olmaz mı, elbette var. Hüzün benim sigaramı söndürüşümde bile var.
Tamam, analiz etmeyi bırakayım o zaman.
Yüzüme karşı analiz edilmeye müsait değilim.
Ben seni baştan aşağıya anlamamış olabilirim. Ama vedayı bir bitiş değil de başlangıç olarak yorumlamışsın şiirlerinde. Zaten sorunun devamında buraya gelecektim. Elbette bu da bir umut belirtisidir.
Çok dişi bir şey söylüyorum. Yazılarımda okuyucuların çok az gördüğü umutlu bir şey var. Umutsuz sanatı hiç sevmem. Mesela; Zeki Demirkubuz’a katlanamam. Umutsuzdur o, mutsuz değil. Kuru mutsuzluğu hiç sevmem. Benim mutsuzluğum çok dişidir, üreticidir, sarsıcıdır. Ölürken bile umutsuz olmayacağımı düşünüyorum. Vedayı da çok güzel kullanıyorum. “Her elveda kırık bir merhabadır aslında,” diye bir cümlem var. Evet, çok mutsuzum ama çok güzel bir mutsuzluk bu. Senden değil ama genel olarak okuyucunun algısında benim umutsuz ve karanlık olduğuma dair yargı var. Lunapark gibidir benim yaşadığım alanlar, mumdan nefret ederim. Bütün ev ışıl ışıldır.
Umay, evindeyim zaten ve bir lunapark havası sezmiyorum. Ama ruhunda bir atlı karınca, lunapark şöleni olabilir. Işıl ışıl olmak umut duygusuna tekabül ediyor herhalde. Umarım bu sefer doğru anlamışımdır.

Işık demişken, ya fotoğraf çekimlerin…
Ben fotoğrafçı değilim. ‘Fotoğrafçılara saygısızlık edemem’ durumuyla söylemiyorum bunu. Okumakla, akademilerde olmakla hiç bir şey olmuyor. Yani saygımdan fotoğrafçı değilim demiyorum. Fotoğrafı ruhumla, hayat arasında kurduğum kuralsız hikaye olduğu için fotoğrafçıyım demeyi uygun bulmuyorum. Biliyor musun iki insan arasında ışık vardır. Önce lambalar yanar. Bir de dünyada güzel sananlar akademileri var.
Umay çok zor senle konuşmak.
Benle arkadaşlık çok güzeldir ama anlaşmak çok zordur. Tekrar tekrar özür dilerim. N’apayım Allah beni böyle yarattı. Elimden daha iyisi gelmiyor.
Biliyorum, zorlandığım çok anlar oldu.
Biliyor musun kocadım. Çevremdekilere hele ki yakınlarıma tek kelime yanlış anlama ve yorum hakkı bırakmak istemiyorum.
Niye yanlış anlaşılmaktan korkuyorsun ki?
Çok sıkıldım da ondan.
Yanlış mı öptüler seni?
Benim de onları doğru öptüğüm söylenemez. Ama şöyle bir şey de var, yanlış öpenlere de ağızlarının, dudaklarının payını verdim.
Asıl soruya gelmek istiyorum. Kapı imgesi çok sık geçiyor şiirlerinde. Kapı sanki ölüme açılan bir yol. Ve kutsal bir tarafı da var. Tanrı’ya ulaşmak gibi. Aynı zamanda kavuşmayı da işaret ediyor. Bu benim çıkardığım bir şey. Sen belki başka amaçla yazmış olabilirsin.
Ben insanın doğduğunda Tanrı’ya ulaştığını düşünüyorum. Ölümle Tanrı’ya kavuştuğunu sanmıyorum. Belki de ölüm, Tanrı’ya allahaısmarladık dendiği andır. Yani Tanrı’yla işinin bitttiği andır. Artık iyilik veya kötülük yapmana gerek yok çünkü. Her şey nefes alıp verirken oluyor. Tanrıyla tanışma, doğum anında olur, hatta anne karnına düştüğün andır bence.
Peki çok seven kadının haksızlığı nerede başlıyor Umay?
“Ben yazmadım, redaksiyon hatası,” demek geliyor içimden Deniz.
Yok, dizeyi açıkla demiyorum, bu dizeden yola çıkarak kadınları soruyorum.
Yıllar önce bir kadın oluşumu aradığında “Ne kadını, ne kütüphanesi?” dedim. “Siz bilmiyorsunuz, benim pipim var,” dedim. Öyle üzüldüm ve kızdım ki; sen masasın, sen kadınsın , sen asfaltsın, puff… Aynı ayrılma isteği, aynı faşizan istek. Aynı berbat anlayış. Elbette kadınım ve böyle hissederim, bu ayrı. Ama bütünde böyle bir şey yok.
Kadın kütüphanesi, kadın sineması, kadın edebiyatı gibi ayrımlar yapılıyor. Bir süre sonra öyle bir hale geliyorsun ki, seni bu kodlarla çağrdıkları için sen de bir şekilde bunun içine giriyorsun. Ya da öyle çağrılmayı, mesela kadın şair ifadesini ister istemez kabul ediyorsun. Ama şöyle bir durum da var: Kadının görünürlüğünü bir şekilde kanıtlaması gerek. Bir şekilde bir yerde toplanması ve tanıtılması da direnmek anlamında önemli. İlk etapta belki gerekli. Ama ilk etapta. Sonrasında yapılacak şey, kimliklerden sıyrılarak aslında birey olmaya çalışmak ve yaptığın işle öne çıkmak. Özellikle son otuz yıldır kimlikler üzerinden bir politika uygulanıyor.
Bu kategorilere ayırma işi bana komedi geliyor. Ve kadını azaltıcı bir şey bu. Bir gay fotoğrafçı gay fotoğrafları çekmiyor ama gay diyorsun. Bu daha büyük bir propaganda. “Bugün Hindistan’da kadınlara on sekiz saatte bir tecavüz ediliyor, biliyor musunuz” diye yazan plazalardaki insanlar günde on sekiz kere kendilerine ne türlü tecavüz edildiğini görmeden nasıl yazabiliyorlar? Cehennem gibi dram. Büyük komedi geliyor bana dünyanın şiddetini bu dille anlatmak, algılamak, karar vermek ve bu dile mensup olmak. Hiçbir şeye mensup değilim. Hangisi daha acı; kadın dramı mı, insan dramı mı, emin değilim.
Tufaya mı düştük?
Hem de nasıl. Benim gibi konuşanlara da ileri geri konuşan insanlar diye bakılıyor. Çünkü varlığımızdaki hakikat tehditi onların kodlarını bozuyor. Hayır, ileri geri konuşmuyoruz biz. İşte oralarda bir kadın olmak hiç aklıma gelmedi. Üstelik erkekler de şiddet görüyor. Ve onlara yüklediğimiz sorumluluklarla döve döve cani yaptık. Para patronları dışında hepimizin türlü türlü kurban olduğu bir dünya, hepsi bu.
Sen birçok şeyi reddediyorsun. Geri çekilmeyi tercih ettin. Gündelik hayatın içinde çok fazla olmayı da istemiyorsun.
O bana güzel bir hayat gibi gelmiyor. Sana demiyorum, okuyucumla merak edenimle konuşuyorum. Hayatın içinde değil, lafı yanlış. O hayatın içinde olmayı tercih etmiyorum. Hayattan çekildi! Hayır, buradayım bak. Yaşadığım köyler, deniz kenarları hepsi bir hayat. Defterlerim, dinlediğim müthiş şarkılar, dolaştığım şahane yerler var. Eskiden de böyle yaşardım ama reddettiklerim bu kadar net değildi. Onu de, bunu deme, oraya git, buraya gitme, onunla seviş, şu şarkıyı söyle… Bunları terkettim.
Sevişmiyor musun?
Tabii ki sevişmiyorum. O istenilen ve biçilen hayatta değilim. Odada inzivaya çekilmiş ya da bir hastane köşesinde yatıyor değilim. Kendime göre sevdiğim bir hayattayım. O “hayattan çekildi” lafına katılmıyorum. Taptığım iki çocuğum ve dostlarım var. Albüm yapmak hayatsa, yapayım. O bana hiç müzik hayatı gibi gelmiyor.
Nedir müzik hayatı senin için?
Müzik benim şu koltuktan kalkıp, şuradaki çorabı almama kadar beni yöneten, şekillendiren, soyut ve somut birbirimizi şekillendirebildiğimiz çok mucizevi bir şey. Hiç onun kadar büyük bir sanat görmedim. Müzikle yaşamaktır müzik hayatı. Onunla fısıldaşmak, aynı zamanda bir insan gibi onu sevmemek, reddetmektir. Şarkı söyledim, ettim ama artık söyleyemiyorum, Kazım (Koyuncu) gittiğinden beri. Şarkı söyleme isteğini vücudumda elleyerek bile bulamıyorum. Elli yaşında belki bulabilirim, hiç bulamayabilirim de.
Seksi niye bıraktın?
Hormonlarımla ilgili olabilir. Estetize ettğim cevabımsa, çok güzel seviştim. Her şeyle seviştim. Hayatla, müzikle, her şeyle. O seks yaptıklarını sananların ulaşmak istedikleri yerde o kadar çok vakit harcadım ki. Bazı insanların tenine bak Deniz. Doyup doymadıklarını tenine bakarak anlarsın. Bu ekmek ve suyla açıklanacak bir şey değil. Meslekle açıklanacak bir şey de değil. Şöyle tenine bakarsın ve aşık olunduğunu görürsün. Ben bunu bir tek Sezen Aksu’nun teninde gördüm. Artık onun da bence sevişmek için bir tene ihtiyacı yok. Çünkü teninde yer yok. Ve benim tenime fotoğraf makinesinden başka hiçbir şey değmiyor.
Deniz Durukan
Umay Umay’ın çektiği ve internetteki çeşitli mekanlarda bulabileceğiniz fotoğraflar
http://www.photodom.com/member/umayumay
http://photomoment.bg/folder/portfolio/532
http://umayumay.deviantart.com 

alıntıdır. http://egoistokur.com/umay-umay-tanriyla-kavga-etmesem-kiminle-kavga-edecegim/

Foster The People’dan Yeni Single : Pseudologia Fantastica

Daha sert şarkılar yapmaya başlayan Foster The People, 14 Mart’ta yayınlayacağı Supermodel albümünden yeni single’ı “Pseudologia Fantasica”yı paylaştı.
Daha önce 2. LP’lerinden paylaşılan Coming of Age‘te ilk albümüne göre daha çok gitar ve rock tınıları duyduğumuz Amerikalı grup, bu kez albümün 2. single’ı “Pseudologia Fantastica” ile karşımızda.

Dum Dum Girls’ten Yeni Video : Too True To Be Good

Amerikan indie grubu Dum Dum Girls, 22 Ocak’ta yayınladığı yeni albümünden “Too True To Be Good” kaydı için bir video paylaştı.
2011′den beri süren sessizliğini geçtiğimiz ay yayınladığı Too True albümü ile bozan Amerikalı grup, daha önceRimbaud Eyes single’ı ile dikkatleri üzerine çekmişti.

23 Şubat 2014 Pazar

Aylin Aslım konserleri başlıyor!


Mart Akustik Konserler:
5 Mart Çarşamba Mandalin/BODRUM
6 Mart Persembe Saint Tropez/DENİZLİ
7 Mart Cuma Hayal Kahvesi Performans/İZMİR

Mart Konserleri:
21 Mart Cuma Joker Bar/ÇANAKKALE
22 Mart Cumartesi Beyoglu Hayal Kahvesi/İSTANBUL

Angel Olsen’dan yeni albüm : Burn Your Fire For No Witness

Angel Olsen 2. stüdyo albümü Burn Your Fire For No Witness yayınladı!
Indiana orijinli plak şirketi  Jagjaguwar aracılığıyla 17 Şubat’ta piyasaya sürülen albümün ilk video klibi ise Hi-Five için çekildi. Müzik otoriteleri tarafından “Yalnız olmak üzerine yazılmış en iç açıcı şarkı” olarak değerlendirilen Hi-Five, elektronik folk ezgileri ve iğneleyici sözleriyle mutsuzluğa karşı alaycı bir tavır sergiliyor.  Albümün açılış şarkısı Unfucktheworld’de hayalini ve mantığını kaybettiği itirafı ile yola koyulan müzisyen, her ne kadar Forgiven/Forgotten, Hi-Five ve High&Wild ile yalnızlığının yarattığı varoluşsal buhranları ti’ye alsa da genel olarak yalnızlık hakkında kara bir tablo çizmiş olduğunu görüyoruz. Olsen, albümün en can alıcı noktasını ise son şarkısı olan Windows’a saklıyor ve kendi kendine konuşur gibi, bir mantra edasıyla sessizce tekrar ediyor; “Won't you open a window sometime. What's so wrong with the light” dizelerini.

Yalnızlığıyla içinde boğulmak pahasıyla yüzleşebilenler veya denemeye cesaret edenler için ideal bir albüm olarak göze çarpıyor Burn Your Fire For No Witness.

22 Şubat 2014 Cumartesi

Lana Del Rey Yeni Albümü Dan Auerbach İle Kaydediyor

Yolda olduğunu bildiğimiz 2. Lana Del Rey albümünün prodüktörlüğünü tanıdık bir sima üstlenmiş.
The Black Keys 2′lisinin Dan Auerbach’i Del Rey’in Ultraviolence albümünün prodüktör koltuğuna oturmuş.
İşin garip tarafı Auerbach kısa bir zaman önce “Biz senelerce çalışıp bu noktaya geliyorz, bunlar hızla çıktıkları basamakları aynı hızda iniyor, gelip gidiyorlar..” minvalinde bir yorum yapmıştı Del Rey hakkında.
Konuyu toparlamak gerekirse, Lana Del Rey’in Nasville’deki Auerbach stüdyosu Easy Eye etrafında dolaşmasının sebebi buymuş demek ki.
Del Rey aşağıda gördüğünüz fotoğrafı “Ben ve Dan Auerbach sizlere Ultraviolence‘ı taktim etmekten heyecan duyarız” notuyla paylaşmış.

Daft Punk Pharrell’in Solo Albümünde Yer Alacak

21. yüzyılın en iyi giyinen erkeği ilan etmek istediğimiz, müziğin Speedy Gonzales’i Pharrell Williams 2. solosunun detaylarını paylaştı.
G I R L, 8 yılın ardından servis edilecek ilk orjinal Pharrell işi, Daft Punk, Alicia Keys, Justin Timberlake, Hans Zimmer ve Miley Cyrus gibi isimleri aynı çatı altında toplayacak.
3 Mart’ta sunulacak albüm parça listesine altta ulaşabiliriz.
G I R L parça listesi:
01. Marilyn Monroe
02. Brand New feat. Justin Timberlake
03. Hunter
04. Gush
05. Happy
06. Come Get It feat. Miley Cyrus
07. Gust of Wind feat. Daft Punk
08. Lost Queen
09. FREQ
10. You Know Who You Are feat. Alicia Keys
11. It Girl

Beirut, 17 Ağustos’ta İstanbul’da

Amerikan indie-folk grubu Beirut, 17 Ağustos’ta BKM organizasyonu ile İstanbul Küçükçiftlik Park sahnesinde olacak.
2007 ve 2012 yıllında Kuruçeşme Arena‘da canlı olarak dinleme fırsatı yakaladığımız Amerikalı grup, Batı Avrupa ve Balkanlar’a özgü müziğiyle yeniden İstanbullu hayranlarıyla buluşacak.
Kalabalık kadrosu ile 9 yıllık kariyerine 3 stüdyo albümü ve 5 EP sığdıran Beirut, kısa sürede hayran kitlesini genişletti. Amerikalı indie-folk hareketi, son albümü The Rip Tide‘ı 2011 yılında yayınlamıştı.
3. kez Türkiye çıkartması yapacak olan Beirut’un 17 Mart Küçükçiftlik Park konserinin biletleri 3 Mart’tan itibaren satışa sunulacak.

20 Şubat 2014 Perşembe

2014 Brit Ödülleri Sahiplerini Buldu

En İyi İngiliz Erkek Şarkıcı
David Bowie,
En İyi İngiliz Kadın Şarkıcı
Ellie Goulding
En İyi İngiliz Grup
Arctic Monkeys
En İyi Çıkış Yapan Sanatçı
Bastille
En İyi İngiliz Single
Rudimental feat Ella Eyre – Waiting All Night
Yılın En İyi İngiliz Albümü
Arctic Monkeys – AM
Küresel Başarı Ödülü
One Direction
Uluslararası En İyi Erkek Şarkıcı
Bruno Mars
Uluslararası En İyi Kadın Sanatçı
Lorde
Uluslararası En İyi Grup
Daft Punk
Yılın En İyi Klibi
One Direction- Best Song Ever

St. Vincent’ın Yeni Albümü Yayınlandı

Amerikalı şarkıcı ve söz yazarı St. Vincent, daha önce 25 Şubat’ta yayınlayacağını duyurduğu albümünü SoundCloud sayfası üzerinden paylaştı.
Aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz!
https://soundcloud.com/st_vincent

19 Şubat 2014 Çarşamba

A'dan Z'ye İdil Çağatay


Annem .........................Yaşamım...
Balon .........................  Kırmızı (Çocukken beni çok etkilemiş olan Lamorisse 'in Kırmızı Balon adlı kitabı nedense hala aklımdadır)
Canım .........................Tüm sevdiklerim canımdır benim...
Deniz ......................... keşif ,macera,gizem...
Ekip .........................   iyi bir ekip herşeydir!
Film .........................   dünyaya açılan pencere,olmazsa olmaz!!
Gökyüzü .........................  özgürlük,nefes,huzur...
Işık .........................    loş ortam tercihimdir :)
İstanbul......................... cazibesiyle esir alıp,vaatlerle kandırıp,kaosuyla insanın ruhunu bedenini öğütürken durup tüm ihtişamıyla gülümseyen güzel ve zalim bir kadındır İstanbul...
Joker .........................    şans ,sol elimdeki dövme
Kelam .........................  hazine
Liman .........................  sükunete kavuşma,emniyette olma hali
Medeniyet ......................... katmanlara sinmiş acılar,insanın umudu...
Nota .........................   bizim alfabemiz
Okul .........................  Devlet Konservatuvarı
Ödül .........................  oyuncak :D
Para .........................  dünya üzerindeki en kötü buluşlaran biri
Resim .........................  Miro,Caravaggio,Modigliani,Kahlo ilk aklıma gelenler
Söz .........................    söylendimi geri alması zordur.Dikkat ister...
Şamata .........................  kızlarla bir arada olma halimiz :)
Tatil .........................   keşif,kültür gezisi,yanımdakileri heryere sürükleyip bayıltma halim
Umut .........................   insanlığın yaşam sebebi
Uzak .........................   görmek istediğim  her yer :S
Valiz .........................  turne
Yalnızlık ......................... kafa dinlemek
Zafer .........................  bir insanı gülümsetebilmek :)

18 Şubat 2014 Salı

The National’dan Yeni Klip : I Need My Girl

Amerikan rock grubu The National, son albümü Trouble Will Find Me‘den “I Need My Girl” kaydı için bir video paylaştı.
Yeni videosunda Amerikalı yönetmen Sophia Peer ile çalışan rock hareketi, Şubat başında Parfume Genius‘un 2010 yılında yayınladığı Learning albümüne ismini veren şarkıyı coverlamıştı.

Wild Beasts’ten Yeni Şarkı : Sweet Spot

İngiliz indie grubu Wild Beasts, yeni albümünü yayınlamaya hazırlandığı şu günlerde yeni single’ı “Sweet Spot”u paylaştı.
Albümden daha önce paylaşılan Wanderlust ile dikkatleri üzerine çekmeyi başaran grup, bu kez indie tadını tam olarak hissettiğimiz “Sweet Spot” şarkısı ile karşımızda.

Metronomy’den Yeni Klip : Love Letters

İngiliz elektronik müzik grubu Metronomy, yeni albümden Ocak ayında yayınladığı single’ı Love Letters için bir video yayınladı.
İlk olarak albümden, Fransız yönetmen Edouard Sailer imzası taşıyan video I’m Aquarius‘u yayınlayan İngiliz grup, bu kez efsane Fransız video klip yönetmeni Michel Gondry ile çalışmış.